Akupunktur

Akupunktur kendisi, hastalıkları hafifletmek ve tedavi etmek için vücuda iğneler batırarak yapılan bir terapi yöntemidir. Akupunktur terimi, aynı zamanda ona bağlı olan tedavileri de ifade eder: kan alma ve özellikle moksibüsyon. Sonuncu, esas olarak kurutulmuş ve öğütülmüş pelin otundan yapılan büyük bir puro veya moksa adı verilen bir koni ile vücudun belirli bir noktasını ısıtmayı içerir. Bazen bir akupunktur iğnesine küçük bir moksa eklenerek etkisi artırılır.

Akupunkturun Prensibi

Akupunktur, Çin tıbbı teorisini ve özellikle meridyen damarlarını takip eder. Bu meridyen damarları, içi (organları) dışı (ciltteki akupunktur noktaları) ile bağlayarak vücudu geçer. Qi enerjisi bu meridyen damarlarında sürekli ve uyumlu bir şekilde dolaşır. Dolaşımı bozulursa, vücut hastalanır.

Fazlalık veya eksiklik nedeniyle bir dengesizlik ayırt edilir. Fazlalık durumunda, meridyen dağıtım teknikleri ile boşaltılmalıdır. Eksiklik durumunda, meridyen tonlama teknikleri ile güçlendirilmelidir. Uygulayıcılar bu teknikler konusunda tam olarak anlaşmamaktadır. En eski teori, delmenin (vücuda bir iğne batırmanın eylemi) qi'yi dağıttığını, moksibüsyonun ise tonladığını ileri sürer. Bazıları, iğnenin meridyen damarının akış yönünde veya ters yönünde batırılmasının sırasıyla bir dağıtım veya tonlama etkisi yaratacağını düşünür. Diğerleri, parmaklar arasında döndürülen iğnenin dönüş yönünün dağıtım veya tonlama yaratacağını düşünür. Son olarak, beş faz (veya beş element) teorisine göre, üretim döngüsü kullanılarak tonlama ve yıkım döngüsü kullanılarak dağıtma yapılabilir.

Eski Çin tıp klasiklerinin bize açığa vurduğu şeylere dikkatli bir bakış, bu farklılıkları daha iyi anlamamızı sağlar.

Akupunkturun Kökeni

Burada, ana faaliyeti tüm klasik Çin akupunktur metinlerini analiz etmek olan Çinli araştırmacı HUANG Longxiang tarafından yapılan çalışmaları özetleyeceğim. Akupunkturun eski klasiklerindeki birçok unsur, modern Çin tıp teorisi ile yaklaşıldığında anlaşılmazdır. Bu metinlerin derinlemesine analizi, bu karanlık alanlara ışık tutar. İşte Huang Longxiang'ın araştırmalarına göre akupunkturun gelişiminin çeşitli aşamaları.

Başlangıçta, bir semptomla aynı anda meydana gelen bir kan damarının görünümündeki değişikliğin gözlemlenmesi, vücudun hasta kısmının, görünümünün değiştigi ciltteki belirli bir noktaya kadar bir kan damarı ile bağlı olduğu düşüncesini ortaya çıkardı. Örneğin, diş ağrısı çeken bir kişinin, normalin aksine, başparmak ve elin dış yüzeyi arasında şişmiş bir kan damarı varsa, dişlerin ve bu belirli noktanın bir kan damarı ile bağlı olduğu düşünülebilir. Damarın şişmesi olduğu için, hastalık bu damardaki fazla kan ile ilişkilidir. Bu nedenle, bu fazlalığı kan alma ile boşaltmak gerekir. Bu işlem rahatlama sağlarsa, damarın bu noktası ile hasta kısmı arasındaki bağlantı doğrulanır. Damar eğri ise, moksibüsyonun atası olan skarifikasyon ile tonlanan bir eksiklik düşünülür.

Burada meridyen damarının ve tonlama ve dağıtım tekniklerinin ilk kavramı bulunmaktadır. Gerçekten de, ilk akupunktur iğneleri çakmaktaşından yapılmış delicilerdi. Bu nesneye karşılık gelen karakter, akupunktur klasiklerinde bulunur. Kan damarlarının durumu gözlemi, nabız alarak ve vücudun tüm kısımlarında damarın rengini gözlemleyerek incelendi. Çin'deki bazı etnik azınlıklar hala bu tür teşhisleri uygulamaktadır.

Listelenen noktalardan birine kan kaybı olmadan batırılan bir iğnenin kan almakla aynı etkiye sahip olması, sorunun fazla kan değil, kanı canlandıran qi olduğu düşüncesini ortaya çıkardı. Ayrıca, gözlemlerin Çin düşünce sistemine, özellikle beş faz (veya beş element) ve yin-yang sistemine göre organize edilmesi, bugün akupunktur hakkında bildiğimiz şeye yol açtı.

Bu gelişimin dikkate alınmasının, eski akupunktur klasiklerinin çok daha net okunmasını ve çalışma ve uygulama için daha makul bir yaklaşım sağladığı belirtilmelidir.